Boromir

Boromir 2978 yılında dünyaya gelmişti. 2984 yılında babası Denethor Gondor Vekilharcı olmuştu. Vekilharçlar Kralların soyu kuruduğu için yüzyıllardır Gondor'u yönetiyordu. Boromir'i henüz küçük bir çocukken bile babasının kral olmayışı ve asla olamayacak oluşu rahatsız ederdi.

Resim
Boromir

Küçükken babasına sormuştu;

Alıntı
Bir vekilharcın kral olması için kaç yüz yıl gerekir, eğer kral geri dönmezse?’' '‘Birkaç yıl yeter, sadakatin daha az olduğu yerlerde,’ diye cevap vermişti Denethor ‘'Gondor’da on bin yıl bile yetmez.’'


Boromir'in küçük kardeşi Faramir 2983 yılında doğmuştu. Anneleri Finduilas Minas Tirith'te yaşamaktan hiç memnun değildi aynı zamanda Mordor'un Anduin'in ötesinde büyüyen gücü onu güçsüz düşürüyordu. Finduilas Mandos'un Salonlarına gittiğinde Boromir on Faramir henüz beş yaşındaydı. Annelerinin ölümünden sonra babaları daha zalim ve daha soğuk bir insan olmuştu.

Resim
Boromir, Faramir ve Finduilas

Boromir küçük kardeşine karşı çok korumacıydı. Aralarında kuvvetli bir bağ ve sevgi vardı. Ama iki kardeşin mizaçları tamamen farklıydı; Boromir sadece askeri konularla ilgilenirken, Faramir sadece savaşla değil, aynı zamanda bilge birisi olmak için kitaplarla uğraşıyordu. Denethor açıkça Boromir'i daha çok sevmesine rağmen iki kardeş arasında hiçbir rekabet yoktu.

Resim
Boromir, Faramir ve Denethor

Boromir büyüdüğünde uzun boylu ve güçlü bir insan olmuştu. O Ak Kulenin Muhafızı'ydı ve Gondor komutanlarından biriydi. Cesur bir savaşçı ve savaş alanında güçlü bir liderdi.

20 Haziran 3018'de Sauron'un kuvvetleri Osgiliath'a saldırmıştı ve Mordor'un ordusu Nazgul Lordu'nun komutasındaydı.

Alıntı
Düşman geri döndüğünde halkımız Nehir'in doğusundaki güzel beldemiz İthilien'den sürülmüştü, ama yine de orada bir korunak ve biraz askeri kuvvet tutabilmiştik. Fakat daha bu sene, haziran ayında, Mordor'dan gelen ani bir taaruza maruz kaldık ve sökülüp atıldık. Sayıca bizden fazlaydılar, çünkü Mordor Doğudölleri ve zalim Haradrimlerle ittifak yaptı; fakat bizi yenen onların sayıları değildi. Daha önce hiç hissetmediğimiz bir güç vardı ortada. "Bazıları bunun büyük kara bir atlı, ayın altındaki kara bir gölge gibi göze göründüğünü söylediler. Gittiği her yerde düşmanı bir delilik kaplarken bizim en cesurlarımızın bile içine korku düşüyor, insanlar da atlar da bozgun olup kaçıyordu. Doğu gücümüzün ancak küçük bir kısmı, Osgiliath'ın yıkıntıları arasında hâlâ ayakta kalmış olan son köprüyü de tahrip ederek geri dönebildi.

Resim
Osgiliath Savaşı

"Ben, köprü arkamızdan yıkılıncaya kadar köprüyü tutan bölükteydim. Dört kişi kurtulduk sadece yüzerek: kardeşim, ben ve iki kişi daha. Fakat Anduin'in bütün batı kıyısını tutarak savaşmaya hâlâ devam ediyoruz; bizim arkamıza sığınanlar, olur da ismimizi duyarlarsa bizi övüyorlar: Övgü bol, ama yardım pek az. Artık çağrılarımıza bir tek Rohan'ın atlıları geliyor.

Resim
Boromir ve Faramir
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı syf.299-300


Saldırıdan önceki akşam önce Faramir sonra Boromir aynı rüyayı gördü.

Alıntı
Bu rüyada gökyüzünün doğusunun karardığını gördüm; bir de gitgide büyüyen bir gök gürültüsü vardı, fakat Batı'da soluk bir ışık hâlâ dayanıyordu ve bu ışığın içinden uzak ama berrak bir sesin haykırdığını duydum:
Kırılmış olan Kılıç'ı ara:
Onu İmladris'te bulacaksın;
Orada Morgul büyülerinden güçlü
Öğütler alacaksın.
Göreceksin beliren alameti
Kıyameti haber verecek sana
Uyanacak İsildur'ın Felaketi;
Ve Buçukluk atılacak öne.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı syf.300


Boromir ve Faramir bu rüyayı gördükten sonra anlamını çözmesi için babaları Denethor'a gitmiş ama Denethor bu rüyanın çözümünün bir tek kuzeydeki Imladris'te yani Elf Lordu Elrond'un evinde olduğunu söylemişti. Faramir hem Imladris'i görmek istemesi hemde Gondor'a bir yardımı dokunacağına inandığı için bu göreve talip oldu. Ama Boromr bu yolculuğun uzun ve zorlu olacağını bildiği için bu görevi kendisi üstlendi. Denethor gönülsüzce bu isteği kabul etti ve Boromir 4 Temmuz'da yola koyuldu.

Yakınlaştır (Gerçek Boyutlar: 700 x 726)Resim
Boromir yola çıkıyor

Boromir 110 gün sürecek yolculuğu böylece başladı. Rohan Geçidin'den geçip Dumanlı Dağlar'ın batısından kuzeye yolculuk yaptı. Bu yolculukta Boromir pek çok zorlukla karşılaştı yollar hiç güvenli değildi ve Kuzey-Güney Yolu neredeyse kaybolmuştu. Tharbad'ın yakınlarında Grisel Nehrini geçerken atını kaybetti. Bu yüzden yolun geri kalanını yürüyerek tamamladı.

Günün erken saatlerinde Ayrıkvadi'ye varıp Elrond'un Divanı'na katıldı. Boromir Frodo ve Bilbo'yu görünce şaşırıp bakakalmıştı, çünkü Buçukluklar Gondor'da sadece Kuzey Krallığının efsanelerinden biri olarak geçiyordu ama burada onları kanlı canlı karşısında görüyordu. Ve Elrond Yüzük'ün hikayesini anlatmaya başladı.

Alıntı
..."Nice insan ömrüdür bu böyle gitmekte. Fakat Minas Tirith'in Efendileri hâlâ düşmana boyun eğmeyip cenk ediyor ve Argonath'tan Deniz'e kadar Nehir geçişini açık tutuyorlar. Hikâyenin benim anlatacağım bölümü artık sonuna yaklaştı. Çünkü İsildur'un zamanında Hükmeden Yüzük meçhule karışmış, Üçler de onun hâkimiyetinden kurtulmuştu. Lâkin bu ahir zamanda bir kez daha tehlikedeler, çünkü ne yazık ki Tek Yüzük bulundu. Nasıl bulunduğunu başkaları anlatacak, çünkü bu işte benim pek az rolüm oldu."

Elrond sustu, fakat o susar susmaz uzun boyu ve mağrur endamıyla Boromir ayağa kalktı. "Müsaade ederseniz Efendi Elrond," dedi, "önce ben Gondor hakkında biraz daha konuşayım; çünkü bizatihi Gondor memleketinden gelmekteyim. Ve orada neler olduğunu herkes bilse iyi olur. Çünkü tahminimce bizim emeklerimizden haberdar olan pek az kimse var, o yüzden de bunca zamandan sonra yenik düşersek nasıl bir tehlikeyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar. "Gondor ülkesinde Numenor kanının tükendiğini veya gurur ve şerefinin unutulduğunu zannetmeyin. Bizim yiğitliğimiz sayesinde Doğu'nun vahşi halkı şeddini yıkamıyor, Morgul'un dehşeti engelleniyor ve bizim, yani Batı'nın siperlerinin gerisindeki ülkelerde barış ve özgürlük ancak bu sayede korunabiliyor. Fakat ya Nehir'in geçitleri düşerse, o zaman ne olacak?

"Lâkin, o an artık hiç de uzak olmayabilir, isimsiz Düşman yeniden uyandı. Bizim Kıyamet Dağı dediğimiz Orodruin'den bir kez daha dumanlar yükseliyor. Kara Diyar'ın gücü büyüyor ve biz zordayız.

Anduin'in bütün batı kıyısını tutarak savaşmaya hâlâ devam ediyoruz; bizim arkamıza sığınanlar, olur da ismimizi duyarlarsa bizi övüyorlar: Övgü bol, ama yardım pek az. Artık çağrılarımıza bir tek Rohan'ın atlıları geliyor.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı


Ve Boromir kendisiyle kardeşi Faramir'in gördüğü rüyayı anlattı.

Alıntı
..."Ve burada, Elrond'un evinde, daha birçok şeye vakıf olacaksınız," dedi Aragorn ayağa kalkarak. Kılıcını Elrond'un önünde duran masanın üzerine attı; kılıcın keskin yeri iki parçaya ayrılmıştı, "işte Kırılan Kılıç! "dedi.

Resim
Kırılan Kılıç ve Aragorn

"Peki sen kimsin, hem Minas Tirith ile ne ilgin var?" diye sordu Boromir, Kolcu'nun yağız yüzüne ve mevsimlerin izlerini taşıyan pelerinine merakla bakarak.

"Arathorn oğlu Aragorn'dur kendisi," dedi Elrond; "Nesiller ötesinden, Minas Ithil'li Elendil'in oğlu İsildur'un soyundan geliyor. Kuzey'deki Dûnedain'in Reis'i; o halktan çok az insan kaldı artık."

"O halde hiç de benim değil bu, sana ait!" diye haykırdı Frodo hayretler içinde ayağa fırlayarak; sanki Yüzük'ün hemen isteneceğini beklermiş gibiydi.

"İkimize de ait değil," dedi Aragorn; "fakat bir süre için senin taşıman mukadder kılındı."

"Yüzüğü çıkar ortaya Frodo!" dedi Gandalf ciddiyetle. "Vakti geldi. Yukarı kaldır, o zaman Boromir de bilmecesinin geri kalan kısmını anlayacaktır."

Bir sessizlik oldu ve tüm gözler Frodo'ya çevrildi. Ani bir utanç ve korkuyla sarsıldı Frodo; Yüzük'ü ortaya çıkarmaya büyük bir isteksizlik duyuyor, ona dokunmaya tiksiniyordu. Uzaklarda olmak isteği geçti içinden. Işıl ışıl yanıp sönen Yüzük'ü titreyen eliyle Divan'dakilerin önünde havaya kaldırdı.

"İşte İsildur'un Felaketi!" dedi Elrond.

Altın yüzüğe bakarken Boromir'in gözleri parlamıştı. "Buçukluk!" diye mırıldandı. "Demek Minas Tirith için kıyamet vakti geldi sonunda! Fakat öyleyse neden kırık bir kılıcı arayalım?"

"O sözler, Minas Tirith'in kıyameti, demiyor," dedi Aragorn. "Lâkin kıyamet ile büyük eylemler, gerçekten de çok yakındır. Çünkü Kırılan Kılıç Elendil'in kılıcıdır ve düştüğünde altında kalıp kırılmıştır. Tüm diğer miraslar kaybolsa da, Elendil'in varisleri bu kılıca hep gözleri gibi baktılar; çünkü aramızda eskiden beri, Yüzük, yani İsildur'un Felaketi bulununca kılıcın da tekrar yapılacağı söylenirdi. Şimdi, aradığın kılıcı gördün, ne istersin? Elendil Hanedanı'nın Gondor Ülkesi'ne dönmesini arzu ediyor musun?"

"Lütuf dilenmek için değil, sadece bilmecenin anlamını bulmak için yollandım buraya," diye cevap verdi Boromir gururla. "Fakat zor durumdayız ve Elendil'in Kılıcı ümitlerimizin ötesinde bir yardım olurdu bizim için eğer böylesine bir şey gerçekten de geçmişin gölgeleri arasından çıkıp gelebilecekse." Tekrar Aragorn'a baktı; gözlerinde kuşku vardı.

Frodo yanında Bilbo'nun sabırsızca kıpırdandığını hissetti. Belli ki arkadaşı adına canı sıkılmıştı. Aniden ayağa kalkarak patladı Bilbo:

Altın olan her şey parlamaz,
Her gezgin yitirmemiştir yolunu,
Gücü olan yaşlı kolay kolay solmaz,
Derindeki kök atlatır donu.
Küllerden bir ateş dirilecek,
Bir ışık fırlayacak gölgelerden.
Kırılan kılıç yenilenecek,
Ve şimdi taçsız olan kral olacak yeniden.


Aragorn ona gülümsedi; sonra tekrar Boromir'e döndü. "Kendi adıma, kuşkunuzu affediyorum," dedi. "Denethor'un salonlarında tüm heybetleriyle duran Elendil ile Isildur'un oyma suretlerine hiç de benziyor sayılmam, İsildur'un kendisi değil, sadece varisiyim ben. Zorlu ve uzun bir yaşamım oldu; Gondor ile buranın arasında uzanan fersahlar, benim yolculuklarımın pek küçük bir kısmıdır ancak. Taa göklerindeki yıldızların başka olduğu uzak Rhûn ve Harad ülkelerine kadar nice dağ, nice nehir aştım, nice ova katettim.

"Fakat yuva diyebileceğim bir yer varsa, Kuzey'dedir. Çünkü Valandil'in varisleri, muntazaman babadan oğula geçen bir soy halinde nesillerdir burada yaşamakta. Günlerimiz karardı, sayımız azaldı; ama Kılıç hep bir sonraki nesle aktarıldı. Ve son söz olarak size şu kadarını söyleyeceğim Boromir. Biz yabanın korkulan yalnız adamlarız, avcıyız, ama avımız daima Düşman'ın uşaklarıdır; çünkü bu uşaklar sadece Mordor'da değil, pek çok yerde bulunurlar.

"Gondor sağlam bir kale ise, Boromir, biz de bir diğer rolü üstlendik. Sizin sağlam surlarınızın ve parlak kılıçlarınızın engelleyemediği nice şer yaratığı var. Kendi sınırlarınız dışındaki topraklan pek az tanıyorsunuz. Barış ve özgürlük mü demiştiniz? Biz olmasaydık Kuzey bunlan pek az görmüş olurdu. Korkunun karşısında eriyip giderlerdi. Fakat karanlık şeyler ıssız dağlardan çıkıp geldiklerinde veya güneşsiz ormanlardan sürünüp çıktıklarında, bizden kaçıyorlar. Dunedain uyusa, veya tümü ölüp gitmiş olsa, kim hangi yollarda seyahate cesaret edebilirdi, sessiz topraklarda yahut basit insanların evlerinde geceleri kimin canı emniyette olurdu ki.

"Yine de, sizin kadar bile şükran görmeyiz biz. Yolcular bize kötü gözle bakar, köylüler aşağılayıcı adlar takarlar. Biz her an nöbette olmasak kanını donduracak veya küçük kasabasını harabeye çevirecek düşmanlardan bir günlük mesafede oturan şişman bir adam, ''Yolgezer'' der bana. Yine de başka türlü olmasını istemeyiz. Basit halk ancak huzursuzluk ve korkudan azadeyse basit olabilir ve onları bu şekilde koruyabilmek için de bizim gizli kalmamız gerekir. Uzun yıllar boyunca, benim sülalemin görevi olmuştur bu.

"Fakat şimdi dünya bir kez daha değişiyor. Yeni bir zaman geliyor, İsildur'un Felaketi bulundu. Savaş kapıda. Kılıç yeniden yapılacak. Minas Tirith'e geleceğim."
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı


Yüzükle yapılacaklara dair pek çok görüş vardı; kimileri onu saklamayı, kimileri yok etmeyi, kimileri Valinor'a götürmeyi teklif etmişti ama Boromir'in farklı bir fikri vardı;

Alıntı
..."Bütün bunları anlayamıyorum," dedi. "Saruman bir hain, ama fikrinde bir irfan payı yok mu? Neden habire saklamaktan ve yok etmekten söz ediyorsunuz? Bu ihtiyaç anımızda Âli Yüzük'ün bize hizmet etmek için elimize geçtiğini neden düşünmeyelim? Hürler'in Hür Hükümdarları onu kullanınca mutlaka Düşman'ı yeneceklerdir. Kanaatime göre onun en çok korktuğu da bu.

Resim
Boromir Divan'da

"Gondor'un insanları yüreklidir, asla teslim olmazlar; amma yenilebilirler. Mertlik önce kuvvet, sonra da silah ister. Eğer anlattığınız kadar gücü varsa, Yüzük silahınız olsun. Onu alıp zafere yürüyün!"

"Heyhat, olamaz," dedi Elrond. "Hükmeden Yüzük'ü kullanamayız. Bunu artık çok iyi biliyoruz. Yüzük Sauron'a ait, sadece onun tarafından yapılmış ve tamamiyle kötüdür. O çok güçlüdür Boromir, öyle her isteyen değil, ancak zaten büyük bir kudrete sahip olanlar kullanabilir. Lâkin onlar için daha da ölümcül bir tehlike arz etmektedir. Uyandırdığı arzu bile yüreği bozar. Saruman'ı düşünün. Arifler'den biri Mordor Hükümdarı'nı bu Yüzük ile, kendi usullerini kullanarak alt ederse, Sauron'un tahtına yerleşir ve böylece yeni bir Karanlıklar Efendisi doğmuş olurdu. Yüzük'ün yok edilmesi biraz da bu yüzden elzem: Dünya üzerinde kaldığı sürece, Arifler için dahi bir tehlike olacaktır. Çünkü ilk başta hiçbir şey kötü değildir. Sauron bile değildi. Ben onu gizlemek için almaktan dahi korkuyorum. Kullanmak için hiç almam."

"Ben de almam," dedi Gandalf.

Boromir onlara kuşkuyla baktı fakat boynunu eğdi. "Öyle olsun," dedi. "O halde Gondor'da elimizdeki silahlara güvenmek zorundayız. Ve en azından, Arifler bu Yüzük'ü korurken biz de dövüşmeye devam ederiz. Belki Kınlan Kılıç seli durdurur tabii eğer kılıcı kullanan el sadece bir aile yadigârını değil, aynı zamanda insanların Kralı'nın kol gücünü de miras aldıysa."

"Kim bilebilir?" dedi Aragorn. "Fakat bir gün bunu sınayacağız." "O gün bir an önce gelsin umarım," dedi Boromir. "Çünkü, yardım istemesem de buna ihtiyacımız var. Diğerlerinin de ellerindeki tüm imkânlarla savaşmış olduğunu bilmek bizi rahatlatır."
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı syf.324


Frodo Aragorn'a Minas Tirith'e gidip gitmeyeceğini sormuştu.

Alıntı
..."Gidiyorum," dedi Aragorn, "Ve ben savaşa çıkmadan önce Kırılan Kılıç yeniden yapılacak. Fakat yolumuz yüzlerce mil birbirini tutuyor. O yüzden Boromir de Grup içinde olacak. Yiğit bir adam o."
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı


25 Aralık 3018'de Kardeşlik Yüzük'ü yok etmek için yola çıkmıştı.

Resim
Kardeşlik yola çıkıyor


Alıntı
...Grup yanına çok az savaş gereci almıştı, çünkü çatışmaya değil gizliliğe bel bağlıyorlardı. Aragorn'un Anduril'inden başka silahı yoktu ve yaban ellerde dolaşan bir Kolcu gibi paslı yeşil ve kahverengilere bürünmüştü sadece. Boromir'in Anduril'i andıran ama onun kadar köklü bir geçmişe dayanmayan uzun bir kılıcı vardı, aynca bir kalkan bir de savaş borusunu taşıyordu.

"Dağların vadilerinde yüksek ve berrak çınlar sesi," dedi, "ve o zaman ancak kaçarsa kurtulur Gondor'un düşmanları!" Boruyu dudaklarına götürerek tek bir kez üfledi; yankılar kayadan kayaya sıçradı ve Ayrıkvadi'de bu sesi duyan herkes yerinden uğradı.

"O boruya bir kez daha ses vermekte acele etmeseniz gerektir Boromir," dedi Elrond, "kendi topraklarınızın sınırına varıp başınız dara düşünceye kadar."

"Olabilir," dedi Boromir. "Fakat her yola çıkışımda borumu bir bağırtırım, hem bundan böyle gölgelerde yürüyecek de olsak gecenin hırsızları gibi çıkmam yola."
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Yüzük Güney'e Gidiyor


11 Ocak 2009'da Caradhras'ta kar fırtınasına yakalanmışlardı.

Resim
Kardeşlik Caradhras'ta


Alıntı
...Rüzgâr ıslıklar çalıyordu, kar da göz gözü görmez bir tipiye dönüşmüştü. Kısa süre sonra Boromir bile ilerlemekte zorluk çeker olmuştu. Neredeyse iki büklüm olan hobbitler daha uzun boylu yoldaşlarının arkasından güçlükle yola devam ediyorlardı, ama kar devam ederse fazla gidemeyecekleri meydandaydı. Frodo'nun ayaklan kurşun gibiydi. Pippin gitgide arkada kalıyordu. Her cüce gibi sağlam yapılı olan Gimli bile zahmetle ilerlerken homurdanıp durmaktaydı.

Grup aniden, sanki hiç konuşmadan bir karara varmış gibi durdu. Etraflarındaki karanlıktan ürkütücü sesler duyuyorlardı. Kaya duvardaki çatlaklara ve yağmurun açtığı deliklere giren rüzgârın oyunu da olabilirdi bu, ama sesler tiz çığlıklar ve vahşi kahkaha ulumalarıydı. Yamaçtan, ıslıklar çalarak başlarının üzerinden geçip yanlarında patikaya çarpan taşlar düşmeye başladı. Arada yukarıdaki gözden uzak tepelerden kocaman bir taş yuvarlandıkça, boğuk bir gümbürtü de duyuluyordu.

"Bu gece daha fazla gidemeyiz," dedi Boromir. "isteyen rüzgâr desin buna; havada uğursuz sesler var; bu taşlar da bizi nişan alıyor."

"Ben rüzgâr diyorum," dedi Aragorn. "Fakat senin söylediğin de yanlış değil. Dünyada kötü ve düşmanca nice şey vardır ki iki ayaklı canlılara hiç sevgi beslemezler; fakat Sauron ile işbirliği içinde de değildirler, kendi amaçlarını güderler. Bazıları bu dünyada Sauron'dan da eskidir."

"Çok yıllar evvel, daha bu topraklarda Sauron'un adı bile duyulmamışken," dedi Gimli, "Caradhras'a Zalim derlerdi ve kötü bir namı vardı."

"Saldırısını savuşturamadıktan sonra, düşmanın kim olduğu pek fark etmez," dedi Gandalf.

"îyi ama ne yapabiliriz?" diye bağırdı Pippin acınacak halde. Merry ile Frodo'ya yaslanmış titriyordu.

"Ya olduğumuz yerde duracağız ya da geri döneceğiz," dedi Gandalf. "Devam etmeye çalışmanın bir anlamı yok. Eğer doğru hatırlıyorsam, birazcık daha yükselince bu patika uçurumdan ayrılıp iki yanında uzun ve dik yamaçlar yükselen geniş, alçak bir sel yatağına dalar. Orada kardan, taşlardan, veya herhangi başka bir şeyden hiç korunamayız."

"Ve fırtına devam ederken geriye dönmek de bir fayda vermez," dedi Aragorn. "Buraya kadar altında bulunduğumuz bu uçurumun duvarından daha korunaklı bir yerden geçmedik."

"Korunaklıymış!" diye söylendi Sam. "Eğer burası korunaklı bir yerse, çatısız tek bir duvara da ev demek lazım gelir."

Grup artık birbirine sokularak mümkün olduğunca kayalığa yapıştı. Kayalık güneye bakıyordu ve dibine doğru biraz dışarı meylediyordu; bu çıkıntının kendilerini kuzey rüzgârından ve düşen taşlardan biraz olsun koruyacağını ummaktaydılar. Fakat girdaba benzeyen ani esintiler her yanlarında dönüyor, gitgide daha da yoğunlaşan bulutlardan kar dökülüp duruyordu.

Sırtlarını duvara vererek birbirlerine sokuldular. Midilli Bili sabırla fakat meyus meyus hobbitlerin önünde duruyor ve onlara biraz da olsa siper oluyordu; fakat biriken kar çok geçmeden dizlerini aştı, karnına doğru yükselmeye başladı. Eğer daha büyük arkadaşları olmasa, hobbitler kısa bir süre içinde tamamiyle gömülmüş olacaklardı.

Frodo'ya dayanılmaz bir uyku bastırmıştı; hızla ılık ve bulanık bir rüyaya dalmakta olduğunu hissetti. Bir ateşin ayak parmaklarını ısıtmakta olduğunu düşündü ve ocağın diğer yanındaki gölgelerden Bilbo'nun sesini duydu. Günlüğünü pek beğendiğini söyleyemem, diyordu Bilbo. On iki Ocak'ta kar fırtınası: Bunu haber vermek için geri gelmene hiç gerek yoktu!

Fakat dinlenmek ve uyumak istiyordum Bilbo, diye cevap verdi Frodo zorlukla ve tam o sırada sarsıldığını hissederek can acısıyla uyandı. Boromir onu kardan bir yuvanın içinden alıp havaya kaldırmıştı.

"Buçukluklar burada ölüp gidecek Gandalf," dedi Boromir. "Kar tepemizden aşıncaya kadar burada oturmanın bir yararı yok. Kendimizi kurtarmak için bir şeyler yapmalıyız."

"Onlara bunu ver," dedi Gandalf eşyalarını karıştırıp içinden deri bir matara çıkartarak. "Kişi başına bir yudum sadece hepimize. Çok kıymetlidir. Miruvor bu, İmladris'in likörü. Ayrılırken Elrond vermişti. Birbirinize geçirin!"

"Ateşe ne dersiniz?" diye sordu Boromir aniden. "Seçimimiz ateş ile ölüm arasına geldi sayılır artık Gandalf. Kar bizi örttüğünde bütün düşman gözlerden saklanmış oluruz şüphesiz, ama bunun bize pek yararı olmaz."

"Yakabiliyorsan yak ateşini," diye cevap verdi Gandalf. "Eğer etrafta bu fırtınaya dayanabilecek gözcü varsa, ateş olsa da olmasa görür bizi."

Boromir'in önerisine uyarak yanlarında odun ve çıra getirmişlerdi, ama bu dönen rüzgârda sönmeden ıslak yakacağı tutuşturacak bir ateş yakmak bir elfin, hatta cücenin bile hünerini aşıyordu. Sonunda, gönülsüzce Gandalf el attı işe. Bir odun kümesini alıp bir süre havada tuttu, sonra ''Naur an edraith ammen!'' diye bir emir sözüyle asasının ucunu kümenin ortasına daldırıverdi. O dakika yeşil mavi, büyük bir alev sütunu fışkırdı; odun çıtır çıtır alev aldı.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Yüzük Güney'e Gidiyor


Karlar rüzgarlarla savrulup önlerinde bir set oluşturmuştu. Legolas Gandalf'a karları yakmasını önermiş ama Gandalf elinde malzeme olmadan bunu yapamayacağını söylemişti ve yine iş kol gücüne kalmıştı.

Alıntı
"Eh," dedi Boromir, "kafalar ne yapacaklarını bilemeyince iş bedenlere düşer diye bir laf vardır bizim memlekette, içimizde en güçlü olanların bir yol bulması lazım. Bakın! Her şey karla kaplı gerçi, ama yolumuz şu berideki kayaların oradan dönüyordu, ilk orada kar belimizi bükmeye başlamıştı. O noktaya ulaşabilirsek belki gerisi daha kolay gelir, iki yüz metre ancak vardır, zannımca."

"O halde senle ben oraya doğru bir yol açalım," dedi Aragorn. Aragorn Grup'un en uzun boylusuydu, fakat hemen hemen onun kadar boyu olan Boromir daha iri ve daha yapılıydı. O önü çekti, Aragorn da onu izledi. Yavaş yavaş ilerlediler ve çok geçmeden ağır emek harcar oldular. Kar yer yer göğüslerine kadar geliyor, Boromir bazen yürümüyormuş da yüzüyor yahut o koca kollarıyla bir tünel kazıyormuş gibi görünüyordu.

Legolas bir süre dudaklarında bir tebessümle onları izledi, sonra diğerlerine döndü. "En güçlü olan bir yol bulmalı mı demiştiniz? Ama ben derim ki: Sabanı rençpere bırakın, ama yüzmek için bir su samuru seçin; otların, yaprakların ve karın üzerinden uçar gibi koşmak için ise bir elf."

Bunu deyip çevik bir hareketle ileri atıldı; Frodo, sanki ne zamandır bilmiyormuş da ilk defa görüyormuş gibi, elfin çizme değil her zamanki gibi hafif ayakkabılar giydiğini fark etti; ayaklan da karın üzerinde neredeyse hiç iz bırakmıyordu.

"Hoşçakal!" dedi Gandalf'a. "Güneşi bulmaya gidiyorum!" Sonra kum üzerinde bir koşucu kadar hızla fırladı, karla cebelleşen adamlara çabucak yetişip elini sallayarak onları geçti, rüzgâr gibi uzaklaşıp kayalık dönemeçten gözden kayboldu.

Diğerleri, birbirlerine sokulup Boromir ile Aragorn'un beyazlık içinde birer siyah nokta gibi görünecek kadar uzaklaşmasını seyrettiler. Bir süre sonra onlar da gözden kayboldu. Zaman uzadı. Bulutlar alçaldı ve birkaç kar taneciği döne döne aşağı inmeye başladı yine.

Onlara çok daha uzun gelen bir saat kadar bir süre geçti ve nihayet Legolas'ın geri geldiğini gördüler. Aynı anda Boromir ile Aragorn da ondan epey geride, dönemecin arkasından tekrar ortaya çıkıp emek zahmet yamaçtan yukarı tırmanmaya koyuldu.

"Eh," dedi Legolas bir yandan koşarken, "Güneşi getirmedim. O Güney'in mavi tarlalarında yürüyor ve Kızılboynuz tepeciğinin küçük bir kar çelengi takınmasını hiç de mühim bulmuyor. Fakat yayan gitmeye mahkûm olanlara bir umut ışığı getirdim. Dönemecin tam arkasında rüzgârın sürüklemiş olduğu en büyük kar yığını var; orada bizim Güçlü insanlarımız neredeyse gömülmüşlerdi. Ümitsizliğe kapılacaklarken, ben geri gelip onlara bu yığının ancak bir duvar kalınlığında olduğunu haber verdim. Ve diğer tarafta kar aniden azalıyor, biraz ilerleyince de ancak hobbitlerin ayak parmaklarını serinletebilecek beyaz bir örtüden ibaret kalıyor."

"Hah, tam dediğim gibi," dedi Gimli. "Sıradan bir fırtına değildi. Caradhras'ın düşmanlığı bu. Elflerle cüceleri hiç sevmez, o kar yığını da biz kaçamayalım diye yığılmıştı."

"Neyse ki sizin Caradhras yanınızda insanlar olduğunu unutmuş," dedi tam o anda yanlarına ulaşan Boromir. "Hem de, övünmek gibi olmasın, yiğit insanlar hani; gerçi eli kürekli bir iki adam yiğit olsa da olmasa da daha çok işinize yarardı ya. Yine de kar yığınından bir yol açtık; aranızdan elfler kadar hafif koşamayan kim varsa bize minnettar kalacak."

"Kar yığınından geçit açmış olsanız bile, biz oraya kadar nasıl gideceğiz?" dedi Pippin bütün hobbitlerin düşündüğünü dile getirerek.

"Umudunuzu kaybetmeyin!" dedi Boromir. "Yorgunum ama hâlâ biraz gücüm kaldı; Aragorn'un da öyle. Biz küçük ahaliyi taşırız. Diğerleri kuşkusuz patikada arkamızdan yürümenin bir yolunu bulacaktır. Gel Efendi Peregrin! Seninle başlayalım."

Hobbiti kaldırdı. "Sırtıma yapış! Kollarım bana lazım," dedi ve uzun adımlarla ilerlemeye koyuldu. Aragorn da Merry ile arkalarından geliyordu. Boromir'in o koca kollarından başka bir alet kullanmadan açtığı geçide bakan Pippin, onun gücüne hayran kalmıştı. Yükü olduğu halde, şimdi bile geçtiği yoldaki karı kenarlara iterek yolu arkadan gelenler için genişletmekteydi.

Resim
Boromir ve Pippin


Sonunda büyük kar yığınına geldiler. Dağ patikasının ortasına ani ve dimdik bir duvar gibi devrilmişti karlar ve sanki bıçakla yontulmuş gibi sivrilen tepesi Boromir'in boyundan iki kat yükseklere şahlanıyordu; fakat tam ortasında, kar sıkıştırılarak köprü gibi alçalıp yükselen bir geçit açılmıştı. Merry ile Pippin yığının öbür yanında yere ayak bastılar ve Legolas ile birlikte Grup'un geri kalanını beklediler.

Bir süre sonra Boromir sırtında Sam'le yanlarına ulaştı. Arkasından, dar fakat iyice ezilmiş yolda Bill'in yularını çekerek ilerleyen Gandalf geliyordu; Gimli de midillinin sırtındaki yüklerin arasına tünemişti. En arkada Frodo'yu taşıyan Aragorn vardı. Onlarda yoldan geçtiler; fakat daha Frodo yere henüz ayak basmıştı ki, derin bir gümbürtü koptu ve karlarla kayalar heyelan halinde inmeye başladı. Korunmak için iki büklüm halde yamacın dibine sığınan Grup, heyelanın kaldırdığı kar zerrelerinden neredeyse kör olmuş gibiydi; nihayet karlar yatıştığında, arkalarındaki patikanın kapanmış olduğunu gördüler. "Yetişir! Yetişir!" diye bağırdı Gimli. "Elimizden geldiğince tez elden gidiyoruz!" Ve gerçekten de, sanki bu son darbe ile dağın garazı tükenmiş, Caradhras işgalcilerin yenildiğine ve bir daha geri gelmeye cesaret edemeyeceklerine ikna olmuştu. Havadaki kar beklentisi geçti; bulutlar açılıp ışık parlamaya başladı.

Legolas'ın da haber verdiği gibi aşağı indikçe kar gitgide daha da alçaldı, hobbitler bile bata çıka yürüyebilir oldular. Kısa bir süre sonra yeniden, bir gece önce ilk kar taneciklerini hissetmiş oldukları o dik yamacın başındaki düz çıkıntıda dikilmekteydiler.

Sabah artık iyice ilerlemişti. Bu yüksek yerde durup batıya, aşağıda uzanan düzlüklere baktılar. Uzakta dağın eteğinde, arazinin alçaldığı yerde, geçide doğru tırmanışlarına başladıkları küçük vadi görülebiliyordu.

Frodo'nun bacakları ağrıyordu, iliklerine kadar donmuş ve acıkmıştı; ayrıca dağdan aşağıya doğru yapılacak uzun ve sancılı yürüyüşün düşüncesiyle başı dönüyordu. Gözünün önünde kara noktacıklar uçuşur gibiydi. Gözlerini ovuşturdu, ama kara noktacıklar kaybolmadılar. Altında uzanan fakat yine de dağın eteklerinden oldukça yukarda kalan derinliklerde, havada kara şekiller dönüp durmaktaydı. "Yine kuşlar!" dedi Aragorn aşağısını işaret ederek. Artık çaremiz yok," dedi Gandalf. "ister iyi olsunlar ister kötü, ister bizimle hiç alakaları olmasın, biz bir an önce aşağıya inmek zorundayız. Caradhras'ın dizlerinde bile olsa, bir gece daha beklememiz mümkün değil!"

Peşlerinde soğuk bir rüzgârla, sırtlarını Kızılboynuz Geçidi'ne çevirip yorgun argın tökezleyerek yamaçtan aşağıya yöneldiler. Caradhras onları alt etmişti.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Yüzük Güney'e Gidiyor


Boromir Gandalf Moria'dan gitmeyi teklif ettiğinde kendi fikrini sunmuş ama reddedilmişti.

Alıntı
...Eğer dağları geçemeyeceksek, benim buraya geldiğim yoldan güneye doğru gidip halkıma dost insanların yaşadığı Rohan Geçidi'ne varalım. Veya oraya da sapmayıp, Isen'den Langstrand ile Lebennin'e geçerek denize yakın bölgelerden Gondor'a ulaşabiliriz."

"Sen kuzeye geldiğinden beri çok şey değişti Boromir," diye cevap verdi Gandalf. "Saruman hakkında anlattıklarımı duymadın mı? Bu mesele bitmeden onunla şöyle bir karşı karşıya gelebilirim. Ama, çok darda kalmadıkça Yüzük'ü İsengard'a yaklaştırmamalıyız. Yüzük'ün Taşıyıcısı ile birlikte gittiğimiz sürece Rohan Geçidi bize kapalı.

"Daha uzun yola gelince: O kadar zaman harcayamayız. Öyle bir yolculuk bir yılımızı alabilir, ayrıca boş ve sığınacak bir yer bulunmayan topraklardan geçmek zorunda kalırız. Üstelik emniyetli de olmaz oralar. Hem Saruman'ın, hem de Düşman'ın gözleri üzerlerindedir. Sen kuzeye gelirken Düşman'ın gözünde sadece Güney'den gelen başıboş bir gezgindin Boromir, onun için mühim değildin: Aklı Yüzük'ün takibiyle meşguldü. Fakat şimdi Yüzük Grubu'nun üyesi olarak geri dönüyorsun ve bizle kaldığın sürece tehlike içinde olacaksın. Çıplak gök altında güneye ilerlediğimiz her fersahla tehlike daha da artacak.

"Gözler önünde dağ geçidini zorlamamızdan sonra korkarım iyice çaresiz durumdayız. Bir süre için ortadan kaybolup izimizi örtmezsek, şahsen artık çok az ümit görüyorum. O yüzden de dağların üzerinden veya etrafından değil, altından gidelim diyorum. En azından, Düşman'ın gitmemizi en beklemediği yol olacaktır bu."

"Onun ne bekleyeceğini bilemeyiz," dedi Boromir. "Akla gelecek gelmeyecek bütün yollan gözlüyor olabilir. Bu durumda, Moria'ya girmek kendi ayağımızla tuzağa düşmek sayılır; bizzat Karanlık Kule'nin kapılarını çalmaktan farksız neredeyse. Moria'nm karanlık bir adı vardır."

"Moria'yı Sauron'un kalesine benzettiğin zaman bilmediğin bir şeyden söz etmiş oluyorsun," diye cevap verdi Gandalf. "Aranızda bir tek ben Karanlık!ar Efendisi'nin zindanlarına girip çıktım; oda sadece eski ve daha zayıf meskeni olan Dol Guldur'daydı. Barad-dûr'un kapılarından geçenler bir daha geri dönmez. Ama tekrar çıkma umudu olmasa sizi Moria'ya sokmazdım. Eğer orada orklar varsa bizim için kötü olur, doğru. Fakat Dumanlı Dağlar'ın orklarının çoğu Beş Ordular Muharebesi'nde ya dağılmış, ya da yok edilmişlerdi. Kartallar orkların ta nerelerden gelip tekrar toplanmakta olduklarını haber veriyor, fakat Moria'yı henüz ele geçirmediklerine dair bir ümit var.

"Hatta cücelerin orda olma ihtimali bile var; atalarının derin salonlarından birinde Fundin'in oğlu Balin'i bulabiliriz. Sonuç ne olursa olsun, kişi mecbur kaldığı yolda ilerlemelidir!"

"Ben o yolda yanında olacağım Gandalf!" dedi Gimli. "Orada beni ne bekliyorsa beklesin, gidip Durin'in salonlarını göreceğim eğer sen kapalı kapıları bulabilirsen."

"Yaşa Gimli!" dedi Gandalf. "Beni yüreklendiriyorsun. Gizli kapılan birlikte arayacağız. Ve dışarı çıkacağız. Cücelerin harabelerinde bir cüce elfler, insanlar veya hobbitler gibi kolay kolay yolunu kaybetmez. Gerçi bu benim Moria'ya ilk girişim olmayacak. Thror oğlu Thrâin kaybolduğu zaman orayı uzun uzun aramıştım. Oradan geçtim ve tekrar canlı olarak dışarı çıktım!"

"Ben de bir kere Gölgelidere Kapısı'ndan geçmiştim," dedi Aragorn düşünceli bir sesle; "fakat ben de dışarı çıkabildiğim halde, hatırası çok kötü. Moria'ya ikinci bir kere girmeye istekli değilim." "Ben bir kere bile girmek istemiyorum," dedi Pippin. "Ben de," diye mırıldandı Sam.

"Elbette ki istemezsiniz!" dedi Gandalf. "Kim ister ki? Fakat mesele şu: Eğer sizi oraya götürürsem, peşimden kimler gelir?" "Ben," dedi Gimli hevesle.

"Ben," dedi Aragorn ağır ağır. "Sen karda felaketin eşiğine kadar benim peşimden geldin ve beni suçlamadın bile. Ben de senin peşinden geleceğim eğer bu son ihtar da fikrini değiştirmezse. Benim düşündüğüm ne Yüzük, ne de içimizden biri şu anda, ben seni düşünüyorum Gandalf. Ve diyorum ki: Eğer Moria kapılarından geçeceksen, kendini kolla!"

"Ben gitmeyeceğim," dedi Boromir; "bütün grubun reyleri bana zıt çıkmadıkça da gitmem. Legolas ile küçük ahali ne diyor? Yüzük Taşıyıcısı'nın da fikrini soracağız herhalde."

"Ben Moria'ya gitmek istemiyorum," dedi Legolas. Hobbitler bir şey söylemedi. Sam Frodo'ya baktı. Sonunda Frodo konuştu. "Gitmek istemiyorum," dedi; "ama Gandalf'ın öğüdüne karşı gelmek de istemiyorum. Rica ederim, önce üzerine bir uyuyalım sonra oylama yapılsın. Gandalf bu soğuk karanlıktansa sabahın ışığında daha kolay oy alır. Rüzgâr nasıl da uluyor!"

Bu sözler üzerine hepsi sessiz bir düşünceye daldı. Rüzgârın kayalar ve ağaçlar arasında ıslık çaldığını duyabiliyorlardı, çevrelerini saran gecenin boş alanlarında da ulumalar ve feryatlar vardı.

Aniden Aragorn ayağa sıçradı. "Rüzgâr nasıl da uluyor!" diye haykırdı. "Kurt sesleriyle uluyor. Varglar Dağlar'ın batı sınırına gelmiş!"

"Sabaha kadar beklememize gerek var mı artık?" dedi Gandalf. "Dediğim çıktı. Av başladı! Günün ağardığını görecek kadar yaşasak bile, artık kim peşinde vahşi kurtlarla geceler boyu güneye yürümek ister?"

"Moria ne kadar uzakta?" diye sordu Boromir.

"Kuş uçuşuyla on beş mil, kurdun koşusuyla da yirmi mil kadar mesafede, Caradhras'ın güney batısında bir kapı vardı," diye cevap verdi Gandalf sert bir yüzle.

"O halde kısmet olursa yarın gün ışır ışımaz yola koyulalım," dedi Boromir. "Kulağın duyduğu kurt, yüreğin korktuğu orktan daha kötüdür."

"Doğru!" dedi Aragorn, kılıcını kını içinde gevşeterek. "Fakat vargın uluduğu yerde ork da bulunur."

"Keşke Elrond'un sözünü dinleseydim," diye mırıldandı Pippin Sam'e. "Bir işe yaradığım da yok zaten. Boğakükreten Bandobras'a pek çekmemişim galiba: Bu uluma sesleri kanımı donduruyor. Şimdiye kadar hiç böyle perişan olmamıştım."

"Benim de yüreğim yerlerde sürünüyor Bay Pippin," dedi Sam. "Fakat daha kurtlara yem olmadık, hem aramızda güçlü kuvvetli adamlar da var. İhtiyar Gandalf in kaderinde ne yazılı bilemem ama, bahse girerim ömrü bir kurdun midesinde bitmeyecektir."

Gece boyunca korunabilmek için, altına sığınmış oldukları küçük tepeye tırmandılar. Tepe, koca kayalardan yapılmış parça bölük bir çemberle çevrili yaşlı ve eğri büğrü ağaçlarla taçlanmıştı. Bu çemberin ortasında bir ateş yaktılar, çünkü nasıl olsa karanlık ve sessizliğin onları avlanan sürülerden gizlemesi mümkün değildi.

Ateşin etrafına oturdular ve nöbette olmayanlar huzursuz bir tavşan uykusuna daldı. Zavallı midilli Bili durduğu yerde tir tir titreyerek ter dökmekteydi. Kurtların ulumaları artık etraflarını olduğu gibi sarmış, kâh yakından kâh uzaktan duyuluyordu. Gecenin en derin vaktinde, tepenin sırtında bir sürü parlak göz belirdi. Bunların bir kısmı taş çemberin dibine kadar yaklaştılar. Kocaman kara bir kurt silueti çemberin boş bir yerinde dikilip grubu süzdü. Sonra, adeta sürüsüne saldırı emri veren bir komutan gibi, tüyler ürperten bir uluma koparttı.

Gandalf ayağa kalktı, asasını kaldırarak iri adımlarla ileri çıktı. "Dinle Sauron'un İti!" diye bağırdı. "Gandalf burada. Eğer o murdar postuna değer veriyorsan çabuk kaç! Bu çembere girmeye kalkışırsan, kuyruğundan burnuna kadar pestile çeviririm seni."

Resim
Kurtların Saldırısı

Kurt hırlayarak müthiş bir sıçrayışla üzerlerine atıldı. Tam o anda sert bir kiriş sesi yankılandı. Legolas yayını boşaltmıştı. Korkunç bir çığlık duyuldu, elf okunun sıçrarken yakalayıp boğazını parçaladığı siluet güm diye yere düştü. Onları izleyen gözler aniden söndü. Gandalf ile Aragorn ileri çıktılar, fakat tepe artık boştu; avcı sürüler kaçmıştı. Etraflarındaki karanlık sessizleşti, inleyen rüzgârın taşıdığı bağırtılar dindi.

Gece ilerlemiş, küçülmekte olan ay dağılan bulutların arasından bir parlayıp bir kaybolarak batıya doğru alçalmaya koyulmuştu. Frodo aniden sıçrayarak uyandı. Bir anda konak yerinin etrafında hiddetli ve vahşi bir uluma tufanıdır koptu. Büyük bir varg sürüsü sessizce toplanmış ve aynı anda dört bir yanlarından saldırıya geçmişti.

"Ateşe odun atın!" diye bağırdı Gandalf hobbitlere. "Kılıçlarınızı çekip sırt sırta verin!"

Taze odunların alev almasıyla taştan taşa sıçrayan ışıkta, taş çemberin üzerinden atlayan bir sürü gri siluet gördü Frodo. Siluetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Aragorn kılıcının tek darbesiyle iri kıyım liderlerden birinin boğazını deşti; Boromir de kılıcını savurarak bir diğerinin kellesini kopardı. Yanlarında Gimli güçlü bacaklarını açarak dikilmiş, cüce baltasını kullanmaktaydı. Legolas'ın yayı da çınlayıp duruyordu.

Dalgalanan ateşin ışığında Gandalf aniden büyüdü sanki: Tıpkı bir tepeye dikilmiş kadim bir kral heykeli gibi kocaman, ürkütücü bir siluet halinde ayağa kalktı. Bir bulut gibi yere uzanarak yanan bir dal aldı ve kurtların üzerine yürüdü. Karşısındakiler gerilediler. Alevler içindeki odunu ta yukarıya fırlattı. Odun şimşek gibi ani beyaz bir çakıntıyla parladı ve gök gürültüsü gibi gümbür gümbür Gandalf'ın sesi duyuldu.

"Natır an edraith ammen! Naur dan i ngaurhoth!" diye haykırıyordu.

Bir gümbürtü ve çatırtı oldu; Gandalf'ın üzerindeki ağaç sanki bir anda yaprak ve çiçek açar gibi gözleri kör edici alevlere boğuldu. Ateş ağaçtan ağaca yayıldı; göz kamaştıran ışık bütün tepeyi örttü. Müdafaacıların kılıç ve bıçakları titrek alevleri yansıtıyordu. Legolas'ın son oku uçarken havada tutuştu ve yanarak büyük bir kurt liderinin kalbine saplandı. Geri kalanlar kaçtılar.

Ateş, ardında yalnızca dökülen küller ve kıvılcımlar bırakarak yavaş yavaş söndü; tan vaktinin ilk ışığı belli belirsiz göğü aydınlatırken, keskin bir duman yanık ağaç kütüklerinin üstünde kıvrım kıvrım dolanıp tepeden öteye kara kara savruldu. Düşmanları bozguna uğramıştı, bir daha görünmediler.

"Sana ne demiştim Bay Pippin?" dedi Sam, kılıcını kınına koyarken. "Kurtlara yem olmaz bizimki. Bu onlara ders olmuştur, hiç şüphen olmasın! Kafamdaki saçları bile ütülüyordu neredeyse!"

Sabah tüm aydınlığıyla çöktüğünde kurtlardan tek bir iz kalmamıştı ve ne kadar ararlarsa arasınlar, leşleri bile bulamadılar. Geceki çatışmadan geriye kalan tek belirti, tepenin üzerindeki kömür olmuş ağaçlar ve Legolas'ın oklarıydı. Yalnız ucu kalmış tek bir ok dışında, okların hiçbiri hasar da görmemişti.

"Korktuğum çıktı," dedi Gandalf. "Yabanlıkta yiyecek avlayan sıradan kurtlar değildi bunlar. Haydi, çabuk çabuk bir şeyler yiyip gidelim!"

Geçitten geri çekildiklerinden beri kar yağışına gerek duymayan ve artık yabanda hareket eden şeylerin ta uzaktan görülmelerini sağlayacak berrak bir ışık isteyen bir gücün emrindeymişçesine, o gün hava yine değişti. Gece kuzeyden kuzey batıya dönen rüzgâr şimdi durmuştu. Bulutlar güney yönünde gözden kayboldu; ferah ve mavi gökyüzü belirdi. Onlar yola çıkmaya hazır, tepenin yamacında dururken, solgun bir güneş ışığı dağların tepelerinde parıldıyordu.

"Gün kavuşmadan kapılara ulaşmamız lazım," dedi Gandalf, "yoksa korkarım hiç ulaşamayız. Uzak değil, ama dolana dolana gitmek zorunda kalabiliriz çünkü burada Aragorn bize rehber olamayacak; bu topraklardan pek geçmemiştir; ben de Moria'nın batı duvarı altına sadece bir kere gelmiştim, o da çok zaman önceydi.

"Orada işte," dedi güney batı yönlerinde dağların yamaçlarının eteklerdeki gölgelere doğru dimdik indiği yerleri işaret ederek. Uzakta belli belirsiz, sarp çıplak kayalıklar görülüyordu ve bunların tam ortasında da diğerlerinden daha yüksek, kocaman gri bir dağ cephesi vardı. "Bazılarınız belki fark etmiştir, geçitten ayrıldığımızda gerisin geri başlangıç noktamıza değil de güneye doğru yönlendirdim sizi. İyi ki de öyle yapmışım çünkü böylelikle yolumuz birkaç mil kısalmış oluyor; bizim de acelemiz var. Gidelim!"

"Hangisini dileyeceğimi şaşırdım," dedi Boromir asık suratla, "Gandalf aradığı şeyi bulsun mu, yoksa kayalıklara vardığımızda kapıların sonsuza kadar kaybolmuş oldukları mı çıksın ortaya? ikisi de birbirinden kötü görünüyor; büyük ihtimalle de kurtlarla duvar arasında sıkışıp kalacağız. Haydi düş önümüze!"

Moria'ya bir an önce varmak için sabırsızlanan Gimli artık önde, büyücünün yanında yürüyordu. Birlikte Grup'u tekrar dağlara doğru yönlendirdiler. Eski Moria'yı batıya bağlayan tek yol kayalıkların dibinden, vaktiyle kapıların bulunduğu yerden çıkan Sirannon deresi boyunca uzanırdı. Fakat ya Gandalf yolunu şaşırmıştı ya da son yıllarda arazi değişmişti; çünkü dereyi onun hatırladığı yerde, yani yola çıktıkları noktadan birkaç mil güneyde bulamadılar.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Karanlıkta Yolculuk


Kısa bir yolculuktan sonra Durin'in Kapıları'nı bulmuşlardı ama kapılar kapalıydı ve şifreyi bilmiyorlardı.

Resim
Durin'in Kapıları

Alıntı
Bu Durin'in arması!" diye bağırdı Gimli. "Bu da Yüksek Elfler'in Ağacı!" dedi Legolas. "Ve Feanor Hanedanı'nın Yıldızı," dedi Gandalf. "Bunlar, sadece yıldız ve ay ışığını yansıtan ve artık Orta Dünya'da çoktan unutulmuş sözcükler söyleyen birinin eli değmedikçe uykuda kalan ithildin'le işlenmiş. Bu sözcükleri çoktandır duymamıştım, hatırlamak için derin derin düşünmem gerekti."

"Yazıda ne diyor?" diye sordu kemerin üzerindeki harfleri çözmeye çalışan Frodo. "Elf harflerini bildiğimi zannederdim, ama bunları okuyamıyorum."

"Bu sözcükler Kadim Günler'de, Orta Dünya'nın Batı'sında konuşulan elf lisanından," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat yazıda önemli bir şey yok. Moria Hükümdarı Durin'in Kapıları. Deyiver, dost, öyle gir, diyor sadece. Altında da daha küçük ve daha soluk olarak şunlar yazılmış: Ben, Narvi, yaptım bunları. Hollin'li Celebrimbor bu işaretleri çizdi."

"Deyiver, dost, öyle gir , demekle ne kastediyor?" diye sordu Merry.

"Orası besbelli," dedi Gimli. "Eğer dostsan parolayı söyle, kapılar açılır, sen de içeri girersin."

"Evet," dedi Gandalf, "büyük bir ihtimalle bu kapılara sözler hükmediyordur. Bazı cüce kapıları sadece özel zamanlarda açılır, ya da belirli kişilere açılır; bazılarında ise gerekli zaman ve sözler bilinse bile kilit ve anahtarlara da ihtiyaç vardır. Bu kapıların anahtarı yok. Durin'in zamanında bu kapılar bir sır değildi. Genellikle açık durur, önünde de kapıcılar otururdu. Fakat eğer kapalı iseler, açma sözünü bilen herkes bunu söyleyip girebilirdi. En azından kayıtlarda böyle yazar, değil mi Gimli?"

"Öyle," dedi cüce. "Fakat parolanın ne olduğunu hatırlayan yok. Narvi, zanaatıyla ve bütün soyuyla dünya üzerinden yok oldu."

"Ama sen o sözü bilmiyor musun Gandalf?" diye sordu Boromir şaşkınlıkla.

"Hayır!" dedi büyücü.

Diğerleri yıkılır gibi oldular; sadece Gandalf ı çok iyi tanıyan Aragorn sessiz ve sakin kaldı.

"O halde bizi bu lanetli yere getirmenin âlemi neydi?" diye haykırdı Boromir, karanlık suya ürpertiyle bakarak. "Bize Madenler'den bir kere geçmiş olduğunu söyledin, içeri girmesini bilmiyorsan, bu nasıl oldu peki?"

"İlk sorunun cevabı Boromir," dedi büyücü, "sözcüğün ne olduğunu bilmediğimdir henüz. Fakat bir bakalım hele. Ve," diye ekledi fırça gibi kaşlarının altından gözlerinde bir kıvılcım çakarak, "sen de yaptıklarımın ne işe yaradığını, bir işe yaramadıkları zaman sorgularsın. Diğer soruna gelince: Anlattıklarımdan şüphen mi var? Ya da hiç aklın kalmadı mı? Ben bu taraftan girmemiştim. Doğu'dan gelmiştim.

"Eğer merak ediyor isen söyleyeyim, bu kapılar dışarı doğru açılıyor, içerden ellerinle iterek açabilirsin. Dışardan ise emir büyüsünden başka bir şey açamaz onları, içeri doğru zorlanamazlar."

"O halde ne yapacaksın?" diye sordu Pippin, büyücünün diken diken olmuş kaşlarından cesareti kırılmadan.

"Kapıyı kafanla çalacağım Peregrin Took," dedi Gandalf. "Eğer bu da kapıyı parçalamazsa ve bana da aptalca sorularınızdan fırsat kalırsa, açma sözcüklerini arayacağım.

"Bir zamanlar elflerin, insanların veya orkların bütün dillerinde böyle durumlarda kullanılan bütün büyüleri bilirdim. Hâlâ gözümü kırpmadan yüzlercesini hatırlayabilirim. Ama sanırım sadece bir iki deneme yetecek ve Gimli'ye kimseye öğretmedikleri gizli cüce dilinin sözcüklerini sormak zorunda kalmayacağım. Tıpkı kemerdeki yazılar gibi açma sözleri de Elfçe idi: Bundan eminim."

Tekrar kayaya doğru yürüdü, asası ile kapının ortasında örs işaretinin altındaki gümüş yıldıza hafifçe dokundu.

''Annon edhellen, edro hi ammen! Fennas nogothrim, lasto beth lammen!'' dedi emreden bir sesle. Gümüş çizgiler soldu, ama düz gri kaya kıpırdamadı.

Resim
Gandalf Kapı'yı açmaya çalışıyor

Sırasını ve sözleri değiştirerek bu komutu defalarca tekrarladı. Sonra kâh hızlı ve yüksek sesle, kâh yavaş ve alçak sesle konuşarak art arda başka büyüler denedi. Derken Elfçe tek tek kelimeler söyledi. Hiçbir şey olmadı. Sarp kayalık geceye doğru yükseliyor, sayısız yıldız tutuşuyor, soğuk bir rüzgâr esiyor ve kapılar sımsıkı kapalı duruyordu.

Gandalf tekrar duvara yaklaştı, kollarını kaldırarak emreder bir tonda ve kabaran bir öfkeyle konuştu. Edro, edro! diye bağırdı ve kayaya asasıyla vurdu. Açıl, açıl! diye haykırıp, bunu o güne kadar Orta Dünya'nın Batı'sında konuşulmuş her dilde tekrarladı. Sonra asasını yere çalarak hiç konuşmadan oturdu.

Tam o sırada, dikkat kesilmiş kulaklarına ta uzaklardan kurtların ulumalarını getirdi rüzgâr. Midilli Bili korkuyla irkildi; Sam hemen yanına fırlayarak kulağına yumuşak sözler fısıldamaya koyuldu.

"Sakın kaçırma!" dedi Boromir. "Anlaşılan ona yine ihtiyacımız olacak, tabii eğer kurtlar bizi bulmazsa. Bu uğursuz gölden nasıl nefret ediyorum!" Eğilip koca bir taş aldı, karanlık suyun açıklarına fırlattı hışımla.

Taş hafif bir şap sesiyle yok oldu; fakat aynı anda bir şıpırtı ve fokurtu duyuldu. Yüzeyde taşın düştüğü yerde oluşan büyük halkalar, yavaş yavaş sarp kayalığın kıyısına doğru ilerlemeye başladı.

"Neden yaptın bunu Boromir?" dedi Frodo. "Ben de bu yerden nefret ediyorum ve korkuyorum. Korktuğumun ne olduğunu da bilemiyorum: Kurtlardan değil, kapıların arkasındaki karanlıktan da değil, başka bir şeyden. Gölden korkuyorum. Gölü uyandırma!" "Keşke şuradan gidebilsek!" dedi Merry. "Gandalf bir an önce bir şeyler yapsa ya!" dedi Pippin. Gandalf onlara hiç kulak asmıyordu. Ya çaresizlik, ya da kaygılı düşünceler içinde, başı öne eğik öylece oturmaktaydı. Kurtların kasvetli ulumaları bir kez daha duyuldu. Sudaki halkalar büyüyerek yakınlaştı; bazıları kıyıya çarpmaya başlamıştı bile.

Hepsini yerinden uğratan bir sıçramayla aniden ayağa kalktı büyücü. Gülüyordu! "Buldum!" diye bağırdı. "Elbette, elbette! Cevabı bulunan bütün bilmeceler gibi, saçmalık derecesinde basit." Asasını alarak kayanın önünde durdu ve berrak bir sesle konuştu: Mellon!

Yıldız kısaca parıldayıp tekrar soldu. Sonra, o ana kadar ne bir çatlak ne ek yeri görülen kayada büyük bir kapının hatları sessizce ortaya çıktı. Kapı yavaş yavaş ortadan ayrıldı ve her iki kanat duvarlara dayanıncaya kadar santim santim dışarı doğru açılmaya başladı. Açıklıktan yukarıya doğru dimdik tırmanan gölgeli bir merdiven göründü; fakat en aşağıdaki basamaklardan hemen sonra başlayan karanlık, geceden de derindi. Grup hayretle bakakaldı.

"Meğerse yanılıyormuşum," dedi Gandalf, "Gimli de yanılmış. Olacak şey değil ama, Merry haklıymış meğer. Açma sözü orada, kemerin üzerinde yazılı işte! ''Dost'' deyiver, öyle gir, diye tercüme etmeliydik bunu. Dost sözcüğünün Elfçesini söylememle birlikte, kapılar açılıverdi. Çok basit. Kuşkulu günlerde yaşayan irfanı bol bir arif için fazla basit. O günler daha mutlu günlerdi. Evet, artık gidelim!"

Kararlı bir şekilde yürüyüp en alttaki basamağa adımını attı. Fakat tam o anda birkaç şey birden oldu. Frodo bir şeyin ayak bileğini kavradığını hissetti ve bağırarak yere düştü. Midilli Bili deli gibi bir korku çığlığı kopartıp tabanlarını yağlayarak göl kenarından karanlığa doğru fırladı. Sam onun arkasından seyirtti, ama Frodo'nun çığlığını duyunca bir yandan ağlayıp bir yandan lanetler okuyarak tekrar geri koştu. Diğerleri telaşla geri bakınca, sanki bir sürü yılan gölün güney ucundan o yana doğru yüzüyormuş gibi suların kaynaşmaya başladığını gördüler.

Sudan sürünerek açık yeşil, parlak ve ıslak, uzun yılankavi bir dokungaç çıkmıştı. Parmaklı ucu Frodo'nun ayağını yakalamış, onu suya doğru çekiyordu. Dizleri üzerine çöken Sam elindeki bıçağı hırsla kola batırmaktaydı.

Resim
Sudaki Bekçi'nin saldırısı

Kol Frodo'yu bıraktı; Sam, imdat çığlıkları atarak Frodo'yu kıyıdan içeri çekti. Yirmi kol daha çıktı dalgacıklar yaratarak. Karanlık su kaynadı, etrafı bir leş kokusu sardı.

"Kapıya! Merdivenlerden yukarı! Çabuk!" diye bağırdı Gandalf geriye sıçrayarak. Sam'den başka herkesi toprağa mıhlamışa benzeyen dehşetten çıkarıp, Grup'u ileri doğru sürdü.

Kıl payıyla kurtuldular. Sam ile Frodo ancak bir iki basamak çıkmışlardı, Gandalf da daha yeni tırmanmaya başlamıştı ki, el yordamıyla ilerleyen dokungaçlar dar kıyı şeridinde kıvıldanarak kaya duvarı ve kapılan yoklamaya koyuldular. Biri yıldız ışığında ıslak ıslak parlayarak kıvrım büklüm eşiği tırmandı. Gandalf dönüp duraksadı. Ama eğer hangi sözcüğün içeriden kapılan kapatacağını düşünüyor idiyse, boşuna zahmet etmişti. Boğum boğum bir sürü kol her iki yandan kapılan kavradı ve korkunç bir güçle savurarak çekti. Kapılar çatırdayan bir yankıyla çarparak kapandı, göz gözü görmez oldu. Ardından, kaim kayaların gerisinden parçalanma ve çarpma gürültüleri duyuldu.

Frodo'nun koluna yapışmış olan Sam zifiri karanlıkta bir basamağa çöküp kaldı. "Vah garibim Bill!" dedi hıçkırıklı bir sesle. "Vah garibim Bill! Kurtlarla yılanlar! Ama yılanlar artık canına tak dedirtti. Seçmek zorundaydım Bay Frodo. Seninle gelmek zorundaydım."

Gandalf'ın basamaklardan geri inip asasını kapılara değdirdiğini duydular. Taşlarda bir titreşim oldu, basamaklar sarsıldı, ama kapılar açılmadı.

"Bak sen!" dedi büyücü. "Arkamızdaki çıkış artık kapalı, tek bir çıkış yolu var.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzük Kardeşliği; Karanlıkta Yolculuk